Karanlık bir gecenin, karanlık bir
vaktinde göz kapaklarım hafiften aralanıyor. Etrafımda bulunan karanlık; her yeri çoktan egemenliği
altına almış. Bunu anlayınca içime
dönüyorum, içim daha da karanlık. Uyanır
uyanmaz, benimle beraber uyanan ‘’onsuz nasıl yaşayacağım’’ düşüncesi ilk defa
bugün biraz geç uyandı, bugün ilk olarak karanlığı düşündüm. Sanırım bu düşünce
de benim gibi alışmışlık ve alışılmışlık kavramına karşı.
Elim telefonumu arıyor, yine her zaman
olduğu gibi ilk yatağı yoklayışımda bulamıyorum hatta ikincisinde de
bulamıyorum. Halbuki genelde uyumadan önce, yatağımın sol köşesine bırakırım.
Ve nihayet bulabildim. Saat 04.35, aman Allah’ım ne mükemmel bir saat hep bu
saatte uyanmak istemişimdir. Yalan. Benim istediğim hiçbir şey olmaz. Bu saatte
uyanmak istemedim –hatta hiç uyanmak istemiyorum- eğer isteseydim zaten
uyanamazdım.
Bazen kendime şaşıyorum; uyandığımda ilk
olarak istisnasız bir şekilde nasıl onu düşünebiliyorum. Beni bu üstün
yeteneğimden dolayı kutlamaları gerek. Kim? Bu işte bu derece başarılı olduğumu
kim biliyor ki? Kimse. Bu, hayatta övünebileceğim tek başarım. Belki insanlara
övünülecek bir eylem gibi gelmeyebilir ama benim için öyle, zaten insanlar
kimin umurunda ki? Yaşadığımı ve duygularımın olduğunu fark ettiğim nadir
lahzalardan biri.
Ev soğuk, yatakta büzülüyorum. Yine ‘’onsuz
yaşamak’’ düşüncesi kör bir bıçak gibi beynime saplanıyor. Onsuz yaşamak mı?
Bunu bugüne kadar nasıl da fark edemedim. Hep ‘’onsuz yaşamayı’’ düşünmüşüm
‘’onsuz yaşayamamayı’’ değil. Kendimden ve sevgimden utanıyorum. Sanırım
dilemmaya düştüm. Bu da sevgimin sahte ve değersiz olduğunun en büyük kanıtı,
hakim bey suçluyum işte buyurun bu da suçumun kanıtı, aslında onu
sevmiyormuşum. Yalan. Zaten hep yalan
söylerim ama sadece kendime. Diğer insanlarla konuşma ihtimalim olsaydı belki
onlara da söylerdim.
Kalbimin acıya alıştığı gibi, gözlerim de
yavaş yavaş karanlığa alışıyor. Kapının arkasında asılı duran takvim gözlerime
ilişiyor. Böylece aklıma gelen ilk düşünce ‘’acaba bugün, günlerden ne?’’
sorusu oluyor. Onsuz geçen bir günün isminin ne önemi var ki ? Yine kendime
yenildim. Düşüncelerden kurtulup eşyaya yoğunlaşmak istedim ama olmadı. Onun
dışında hiçbir şey düşünemiyorum. Onunla varım, onsuz yaşamak düşüncesiyle yok
oluyorum.
Bedenim de paramparça bir yalnızlık var,
ne yana dönsem parçalanmış cam taneleri gibi kalbimi parçalıyor. Karanlık olan
geçmişim kadar, karanlık bir gelecek beni bekliyor. Daha doğrusu parçalanan
kalbim bunu gösteriyor. Onu çok düşünüyorum, düşünmeye biraz ara vermem lazım.
Belki etrafımda olan bir şeyi düşünerek onu düşünmeyi azaltabilirim.
Bir eşya bulabilmek için etrafıma
bakıyorum ama ne yazık ki etrafımda karanlıktan başka bir şey yok. ‘’Hemen
ümitsizliğe kapılmamam lazım, o halde bende karanlığın evrelerini sayarım.’’
Diye kendime ümit aşılıyorum. Kendimce karanlığın evrelerini saymaya
başlıyorum; ‘’ Az karanlık, gri karanlık, koyu karanlık, kapkaranlık ve ben’’
Nefes alış veriş hızım mütemadiyen
artıyor. Ekseriyetle bu bayılma zamanımın geldiğinin en büyük belirtisidir. Sahiden;
çok düşünmekten kaynaklanan hafif baygınlık nöbetleri geçirdiğimi nasıl da
unutmuşum. Bugün az düşünmüşüm demek ki sıra; ‘’baygınlık nöbetleri’’ geçirdiği
hatırlamama gelmemiş. Ya da artık eskisi kadar bu nöbetlere karşı koyamıyorum,
güçsüzleştim.
Rüzgarın dinmesinden sonra gökte uçan bir
uçurtmanın yavaşça yere doğru alçalması gibi; gözlerim bana fark ettirmeden kapanıyor.
Benim hiç uçurtmam olmadı, uçurtmamın olmasını da çok istemiştim. Dedim ya
benim istediğim hiçbir şey olmaz, sahip olduğum her şey sahip olmayı hiçbir
zaman istemediğim şeylerdir. Gözlerim kapanırken son gördüğüm şey, ilk gördüğüm
şey olan ve hep gördüğüm şey olan ‘’KARANLIK’’.
Karanlığımla kararıyorum, yalnızlığımla
parçalanıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder